3. DÜNYA SAVAŞI VE BİYOTEKNOLOJİK SAVUNMA SİSTEMİ - 1 -


Özet

Hiç düşündünüz mü? “Olası muhtemel olan 3. Dünya Savaşı nasıl olacak? Kaç insan ölecek? Peki kullanılan silahlar nasıl olacak?” diye. Bu yazımda kaleme muhtemel 3. Dünya Savaşı’nı kaleme almaya çalıştım. 3. Dünya Savaşı’nın olasılığını kendi teorimle sizlere açıklamaya çalışacağım. Bu teoriyi oluştururken insanoğlunun yaratılışından günümüze kadar geçen sürece değineceğim ve gelişen teknolojinin savaşlara etkisine değinmiş olacağım.

Giriş

İnsanoğlunun en büyük özelliklerinden birisi barındırdığı en kötü yönleri kin, intikam ve hırs duygularıdır. Bu yüzden ötürüdür ki insan hiçbir zaman elinde olana kanaat etmez ve her zaman elinde olanın fazlasını ister. İnsanın sahip olduğu bu duygular, insanlar arasındaki ilişkiyi olumsuz yönde etkiler ve insanlar arasında kavga, savaş gibi sonucu hep acı, ölüm ve gözyaşı olan etmenlere neden olur. Bu duygular ilk insandan (Hz. Âdem (a.s.)) günümüze kadar ulaşmış hatta kıyamete kadar da sürecektir.

İlk Savaş

İnsanoğlunun ilk savaşı Hz. Âdem (a.s.)’ın iki oğlu (Hâbil ile Kâbil) arasında olmuştur. Bu kavganın (veya savaşın) nedeni Hâbil’in kardeşi olan Kâbil’e beslediği kıskançlık ve kin duygusudur. Hâbil kardeşi Kâbil’i öldürürken onunla kavgaya tutuşmuş ve kafasını taş ile ezmiştir. İşte bu ilk kavga dünyada Hâbillerin ve Kâbillerin sürekli olarak savaşının ilk adımı olmuştur. Bu olaydan sonra insanoğlu kendi ihtiyaçlarını karşılamak için önemli icatlarda bulunmuş ve bu icatlardan bazılarını da aralarında yaptıkları savaşlarda kullanmışlardır. Bu icatlardan ilki avlanma ihtiyacını karşılamak için bıçak olmuştur. Bıçaktan sonra ateş icat edilip avlanan hayvanların pişirilmesi sağlanmıştır. Daha sonra ki zaman dilimin de mızrak, ok, yay, kılıç icat edilmiş ve bunlar insanların ihtiyacını karşılamıştır. Ancak zamanla ateş, bıçak, kılıç, mızrak insanların yararlı ürünleri olduğu gibi gözünü kin ve hırs bürüyen insan için savaş aleti olmuştu. Tarih kaynaklarından belirtildiğine göre Çinler ve Türkler arasındaki ilk savaşta kullanılan aletler; kılıç, kalkan, yay, ok, mızrak ve balta idi.

Fil Vakası

İnsanoğlu tüm bu savaş aletlerinin yanında evcilleştirebildiği bazı hayvanları da kendi yararlarına savaş malzemesi yapmışlardı. Savaş meydanında daha hızlı hareket etmek için atları kullanan insanoğlu, kaleleri, surları yıkmak için büyük filleri (mamut vb.) kullanmış ve bu hayvanları yeri geldiğinde bir ölüm silahı olarak kullanmışlardır. Bu konudan bir örnek verecek olursak; aklımıza mamutların ön planda olduğu ve insanoğlu ile Allah (c.c.) arasında ki bir savaş olan fil vakasını örnek gösterebiliriz. Habeşistan kralı olan Ebrehe, Mekke’de bulunan Kâbe’ye karşı büyük bir kıskançlık besliyordu. Bunun için ülkesine dünyanın en şatafatlı, en mükemmel ve o güne kadar yapılan binaların en büyüğünü yaptırmıştı (Bu bina bir kilisedir). Ancak Ebrehe’nin yapmış olduğu bu bina Kâbe’nin güzelliği ve çekiciliği karşısında sönük kalmış ve zamanın tüm tüccarlarının ürünlerini satmak için Mekke’yi tercih etmesine neden olmuştur. Bunu hazmedemeyen Ebrehe ordusunu toplayarak Kâbe’yi yıkmak için Mekke’ye savaş açmıştır. Ebrehe’nin ordusunda mamutlar, atlı ve piyade olarak savaşacak askerler bulunuyordu. Ebrehe’nin bu ordusuna karşı korkan Mekke halkı şehrin etrafında bulunan dağlara sığınmıştı ve Kâbe korumasız gözüküyordu. Bunları gören Ebrehe ve ordusu zafer şarkıları söyleye söyleye Kâbe’ye doğru ilerlediler. Planları mamutlar ile Kâbe’yi yıkmak sonrasında ve ülkelerinin tüccarların gözdesi olmasını sağlamaktı. Ancak hesaba katmadıkları bir şey vardı. Oda kiminle savaşa girdikleriydi. Eğer bir ordu hazırlanmış ve bir yere savaş ilan edilmişse mutlaka iki taraf olmalıydı. Bu savaşın bir tarafı Ebrehe ve ordusu diğer tarafı ise yenilmez, eşi ve dengi olmayan ALLAH (c.c.). Ebrehe’nin ordusu filleri ne zaman Kâbe’ye çevirse filler oldukları yere çöküyordu. Filler ne zaman başka yöne dönse sanki uçuyorlardı. Ebrehe ve ordusu bu gördükleri karşısında şaşkın bir biçimde hırçınlaşıyordu. Ancak kahhar olan yalnızca ve yalnızca Allah’dı (c.c.). Ebrehe Allah’a (c.c.) karşı girmiş olduğu savaşı kaybedecekti ve kaybetti de. Allah’u Teala o gün Ebrehe ve ordusunu gönderdiği kuşlar ile helâk etti (Ebabil Kuşları). İşte bu savaşı Rabbimiz olan Allah yüce kitabı Kur’an’ı Kerim’de şu ayetler ile anlatıyor: “Rabbinin, fil sahiplerine ne yaptığını görmedin mi? Onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı? Üzerlerine balçıktan pişirilmiş taşlar atan sürü sürü kuşlar gönderdi. Nihayet onları yenilmiş ekin yaprakları haline getirdi.” (1)
Bu yenilgi ile ders almayan insanoğlu yine açgözlülüğü ve hırsı ile savaşmaya devam etmişti. Bu savaşlardan bazıları insanoğlunun vatan arayışı, bazıları kendilerini korumak ve bazılarının da nedeni tamamen hırs, açgözlülük ve diğer insanları kendilerine köle etme isteğidir. Fil vakasından yaklaşık 500 yıl sonra insanlık o güne kadar gördüğü en büyük savaşlardan birine daha şahitlik etti. Haçlı Seferleri.

Haçlı Seferleri

2Q== (277×182)
Türklerin Orta Asya’dan çıkıp batıya doğru yönelmelerinden korkan Avrupa ülkeleri, Papanın önderliğinde yüz binlerce Hristiyan’ı doğuya savaşa göndermiş ve bu savaş dünyanın gördüğü en kanlı savaşlardan ilkinin yaşanmasına neden oldu. Haçlı ordusu ile İslam Ordusu arasında çeşitli zamanlarda yaklaşık olarak yüz yıl süren bir savaş dizisi olan Haçlı savaşlarında binlerce insan öldü. Ve bu savaşlarda kullanılan savaş aletleri yine önceki savaşlarda olduğu gibi; at, kılıç, kalkan, ok, mızrak vb. idi.

İstanbul’un Fethi

Z (264×191)
Tarihler Mart 1453’ü gösterdiğinde savaş teknolojisinin en büyük adımı olan top kullanılmaya başlanmıştı. Orta Çağı sonlandırıp Yeni Çağın kapısını aralayan İstanbul’un Fethi ve fethin büyük komutanı Fatih Sultan Mehmet Han, bizzat kendisinin büyük dehası ve ileri görüşlülüğü ile top yaptırmıştı. İstanbul’un fethi her konudan savaş tarihini değiştiren bir savaştır. Gemilerin Haliç’e karadan indirilmesi, Bizans’ın yıkılmaz denilen surlarının top atışları sonucu yıkılması Fatih’in ve ordusunun geldiği noktayı özetlemek için yeterlidir.

Birinci Dünya Savaşı

Z (273×184)
1914 yılına geldiğimizde insanlar artık bir arada durarak değil de aralarında ittifak kurarak savaş yapmaya ve ölümleri kitlere yaymayı başarmıştı. Birinci Dünya Savaşı’nda milyonlarca insan öldü, milyonlarca insan yaralandı, haritalar çizildi, imparatorluklar yıkıldı. Birinci Dünya Savaşı’nı kazanan güçler bu savaşı kazanmaların da hiç küçümsenmeyecek bir özellikleri olan “sömürgecilik” ile geliştirdikleri sanayi atılımlarına borçludurlar.  Savaşı geliştirdikleri teknolojileri ile kazandılar. Bu teknolojilerden birisi hiç kuşkusuz ön plana çıkmalıdır. “Savaş Uçaklar”. Bu uçaklar ile istedikleri zaman istedikleri ülkeye saldırabilir ve o ülkeyi harap edebilirlerdi. Bunu İngiltere öncülüğündeki devletler çok iyi becerdi ve yaptı. Almanya hava saldırıları sonucunda ağır hasarlarla karşılaştı. Osmanlı pek çok cephede savaşı kazanmasına karşın hava saldırılarına karşılık veremedi ve savaştan hem asker kaybı yaşadı hem ekonomik sorunları çözemedi ve bu sorunların sonucunda da Osmanlı İmparatorluğu yıkıldı. Osmanlı’dan sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti Osmanlının ağır yenilgisinin bedelini uzun süre üzerinden atamadı. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu yıkıldı. Rus Çarlığı yine bu savaşın sonucunda yıkıldı. Savaş yine insanlara ölüm, veba gibi kitlesel ve ölümcül hastalıklar, açlık, yoksulluk ve acı getirdi.

İkinci Dünya Savaşı ve Savaş Sonrası Dünya

2Q== (254×198)
1945 yılında sona eren İkinci Dünya Savaşı ise bilimin, teknolojinin savaşa etkisiyle on milyondan fazla insanın ölümüyle sonuçlandı. Savaşın başlarında Hitler tarafından Almanlar güçlü bir bilim ve teknoloji üssü haline gelmişti. Hitler, Almanya’yı bu konuma getirirken amacı sadece bilimsel, teknolojik ve sanayi anlamında güçlü bir ülke yapmak değildi. Hitler’in en büyük amacı, Birinci Dünya Savaşı’nda ağır yenilgi alarak toprak kaybeden Almanya’nın yeniden o topraklara ve hatta tüm Avrupa’ya hâkim olmasıdır. Bunun için “Enigma” adı verilen ve şifreli mesaj veren bir makine kullanıldı (Enigma günümüzde kullanılan bilgisayarların atası olarak kabul edilir). Enigma sayesinde Almanlar güçlü bir istihbarat ağına sahip olmuşlardı. Ancak Hitlerin Yahudilere yapmış olduğu zulümden ötürü ülkesinde bulunan Yahudi bilim insanları ülkeyi terk etmek zorunda bırakılmıştı. Bu bilim adamlarından en meşhuru ve tanınanı Albert Einstein’dı. Einstein ilk önce Türkiye Cumhuriyeti’ne irtica talebinde bulundu ancak dönemin hükümeti tarafından bu irtica talebine ret cevabı verildi. Daha sonra Amerika’ya irtica talebinde bulunan Einstein’ın bu talebi olumlu sonuçlandı. Ancak ABD hükümeti buna karşılık Einstein’a bir teklifte bulundu. Bu teklife göre ABD Einstein’dan Atom Bombası yapmak için hesaplamalar yapmasını ve planlamayı yapmasını istemişti. ABD’nin bu teklifine başta sıcak bakmayan Einstein daha sonra mecbur bırakıldı. ABD atom bombasını yaptıktan sonra 1945 yılında bombayı Hiroşima’ya attı. Bu olaydan sonra Japonya savaştan çekildi ve Almanya bir başına kaldı. Amerika tarafında bu olaylar yaşanırken İngiltere’de ise enigmanın şifrelerinin çözülmesi için yine bir makine yapılarak Almanya’nın istihbarat bilgilerine ulaşıldı. Sonuçta Hitler öldü ve İkinci Dünya Savaşı bitmiş oldu. İkinci Dünya Savaşı sonucunda insanoğlu, artık kendi ürettiği teknoloji ve bilimi savaşa alet etmişti ve savaşın adeta sonucunu değiştirmiştir.
İkinci Dünya Savaşı sonucunda insanlar sürekli barışın tesis edilmesi gerektiğini düşünerek 1949 yılında Birleşmiş Milletler Cemiyetini (BMC daha sonradan adındaki “cemiyeti” kelimesi çıkarıldı ve kısa adı BM oldu) kurdular. Ancak kuruluş amacı “dünyada barışı tesis etmek” (2) olan BM bu barışı tesis etmek şöyle dursun yanı başında olan katliamlara dahi ses çıkaramadı. BM ne 1950 Kore Savaşı’na ne Kıbrıs Sorununa ne Bosna Katliamın ne Hocalı Katliamına ne Irak’ta yaşanan savaşa ne Suriye’ye, Lübnan’a, Filistin’e ne de dünyanın diğer bölgelerinde yaşanan savaşlara bir çözüm bulamadı ve milyonlarca insan öldü, yaralandı ve yetim kaldı. Tüm bunlar BM’nin gözü önünde oldu. BM bunların bazılarına sonradan müdahale etti bazılarını ise kınamakla yetindi. Bu savaşlardan sonuncusu ise Suriye’de 2011 yılından bu yana yaşanan iç savaş. Bu savaşta ölülerin, yetim kalanların ve yaraların sayısı on milyondan daha fazla. Sadece Türkiye’de üç buçuk milyondan daha fazla Suriyeli mülteci var. On milyondan fazla olan ölülerin en az iki milyonu kimyasal bombalar sonucu ölmüş durumda. (3)

Ve 3. Dünya Savaşı

amiton-876018_960_720.png (960×572)

Yukarıda okuduğunuz kısım ilk insandan günümüze kadar uzanan savaşlar tarihinin kısa bir özeti idi. Şimdi okuyacaklarınız belki de sizleri ürkütebilir ancak dikkatli okursanız neden bu tarz bir görüşe sahip olduğumu daha iyi anlayacaksınız ve bana katılacaksınız. Burada anlatacaklarım sadece benim teorimdir. Yani gerçekliği kesinlikle kanıtlanıp yaşanmış bir olay değildir. Zaten teoriler zamanla gerçekleşirler veya gerçekleşmezler.
Amerika; İran’a, Rusya’ya, Çin’e, Kuzey Kore’ye, Venezuela’ya nükleer silah, kimyasal silah ve biyolojik silah geliştiriyor diye ambargo uyguluyor hatta tehdit ediyor. Peki dünya üzerinde sadece bu ülkeler mi nükleer, kimyasal, biyolojik silah üretiyor? Bu sorunun cevabı kesinlikle hayır. Çünkü kimyasal ve biyoloji silah başta Amerika olmak üzere pek çok ülkede üretiliyor. Peki ama neden?
Yukarıdaki yazıda iki milyondan fazla insanın kimyasal saldırı sonucunda öldüğünü yazmıştık. Bu silahların kullanım yerini az çok tahmin etmenize sanırım Suriye gerçekten büyük bir örnek. BM daimî ülkeleri olan 5 ülke başta olmak üzere biyolojik, kimyasal silah üretiliyor. Çünkü bu ülkeler Üçüncü Dünya Savaşı’na hazırlanıyor.
Üçüncü Dünya Savaşı daha önce yaşanan savaşlardan daha kanlı ve kapatılması zor acılara ve yaralara ev sahipliği yapacak. Ve Üçüncü Dünya Savaşı çok yakın bir tarihte olacak. İşte benim bu savaşın başlangıcına, savaş anına ve savaş sonucuna yönelik teorim.
Savaşın ilk fitilini PYD/YPG-PKK aracılığıyla Amerika ateşleyecek. Ve bu savaşın başlamasına öncü olacak isim ise ABD başkanı Donald Trump olacak. Bunu tahmin etmek göreve başladığı günden beri yaptıklarını incelesek zor olmayacaktır. ABD terör örgütünü maşa olarak kullanarak Türkiye’de sokak gösterileri oluşturacak. Bunun için 2019 Yerel Seçimleri aranılan kan komunda olacak. Bu terör örgütünün siyasi uzantısı olan parti özellikle büyükşehirlerde çıkaracağı adaylar ile halkı galeyana getirip sokak olaylarını başlatacaklar. Mart 2019 da yapılacak seçimlerin sonucu açıklanmadan önce Türkiye’de eş zamanlı olarak bombalar patlatılacak. Ve 15 Temmuz 2016’da halkın dirayeti ve feraseti karşısında darbe yapmayı beceremeyenler amaçlarına ulaşmak için tekrar harekete geçecek. Ancak yine beceremeyecekler ve büyük bir hezimete uğrayacaklar. Tam da bu sırada meydana PKK, DHKP-C gibi örgütler çıkarak fırsattan istifade rasgele insanlara ateş edecekler. Kendini korumak için artık herkes belinde silah ile dolaşır olacak. Artık planın ilk aşaması uygulamaya geçmiş ve başarılı olmuştu.
2020 yılına geldiğimizde içimizde bulunan Amerika ile iş birliği halindeki resmi üniformalı hainler ABD’nin kendilerinden istediklerini yapacaklar ve Anadolu’nun çeşitli bölgelerine uçaklar ile kimyasal bombalar atacaklar. Daha sonrasında ABD BM’yi acil toplantıya çağırıp Türkiye’yi işgal etme girişimine başlayacak ve Türkiye’ye müdahale edecek. Bu sırada Türkiye ise Rusya, İran ve Çin ile anlaşıp Suriye, ABD, Irak ve Yunanistan’a savaş ilan edecek. Bu olaydan sonra ABD Gürcistan’da ve Bulgaristan’da bulunan gizli fabrikalarında ürettiği biyolojik silahları Türkiye’ye karşı kullanacak. Bu olaydan sonra Türkiye ile savaşa giren ülkelerin ABD’ye savaş ilan edecek. 2020 yılının yaz aylarında gelindiğinde dünya artık iki gruba ayrılacak. Bunlar Doğu Bloğu ve Batı Bloğu.
Doğu Bloğu ülkeleri; Türkiye, Rusya, Azerbaycan, İran, Pakistan, Afganistan, Hindistan, Özbekistan, Türkmenistan, Kazakistan, Çin, Avustralya, Yeni Zelanda, Endonezya, Japonya, Kuzey Kore, Güney Kore, Venezuela, Meksika, Brezilya, Arjantin, Uruguay, Sudan, Filistin, Güney Afrika Cumhuriyeti, İspanya, Portekiz, Bosna Hersek, Sırbistan ve Romanya’dır.
Batı Bloğu ülkeleri ise; ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Hollanda, İsrail, Ürdün, BAE, Suudi Arabistan, Mısır, Hırvatistan, Şili ve Kanada’dır.
Amerika’nın biyolojik silah ile vurduğu Türkiye’de ekonomi bir anda kötüleşecek. Türkiye içindeki iş birlikçiler hükümeti istifaya zorlamak için sokak hareketleri başlatacak, buna karşın hükümet cephede düşmanla savaşırken içeride ki hainlerle uğraşarak zaman kaybetmemek için polise vur emrini verecek. Cephe hattında ise Türk Savaş Uçaklar ABD’nin İncirlik Üssü, Kürecik Üssü, Suriye’de bulunan ABD üsleri ve Yunanistan’a ait cephanelikleri imha edecek. Türkiye’nin bu hamlesi ile Batı Bloğu çılgına dönecek ve Türkiye’ye karşı kimyasal silah kullanacak. Doğu Bloğu ülkeleri ise buna tepki olarak; Çin, Rusya ve Kuzey Kore ABD’ye kimyasal füze atacak, İran ise İsrail’e ve Suudi Arabistan’a kimyasal bomba atacak. Bu saldırılar sonucu Anadolu’nun güney batı kıyıları, ABD’nin Los Angeles, Kaliforniya, Pennsylvania eyaletleri, İsrail’in başkenti Tel Aviv ve Suudi Arabistan’ın Kuzey Batı kıyıları yok olacak. Ve savaş sadece Anadolu’da değil tüm dünyada yaşanır olacak. 2020 yılı sonuna gelindiğinde 250 milyon insan ölmüş, yaklaşık 100 milyon yaralı insan, 600 milyon göçmen ve çöken dünya ekonomisi ile dünya geri dönülmez bir yola girmiş olacak.
2021 yılında savaş daha da şiddetlenecek ve ölü yaralı sayısı giderek artacak. Mayıs 2021’e gelindiğinde dünyada hiçbir ülkenin elinde kimyasal ve biyolojik silah kalmayacak. Bu noktadan sonra ülkeler artık ellerinde bulunan silahlar ile savaşa devam etmek zorundalar. Haziran 2021’de Yunanistan ve Bulgaristan daha fazla dayanamayarak, Türkiye’ye teslim olacak. BAE, İran’a teslim olacak. Rusya, Alaska’yı ABD’den alacak. Şili, Brezilya ve Arjantin tarafından paylaşılacak. Suriye ve Irak’a Türk Ordusu girecek. Türk Ordusunu karşısında gören Suriye ve Irak halkının sevgi gösterisi ile Türkiye bu bölgeleri alacak. Kuzey Kore ve Güney Kore birleşme kararı alacak. Çin, Japonya ve Kore destekli Rus Ordusu Ukrayna’yı geçerek Polonya’yı alacak. Yıl sonuna gelindiğinde ilk günden bu yana ölen insan sayısı 750 milyonu geçecek.
2022 yılında ekonomik sıkıntılara ve ölümcül hastalıklara dayanamayan dünya ülkeleri bir masa etrafında tekrardan oturup savaşı bitirme kararı alacaklar. Yaklaşık üç yıldır tarım yapılmayan dünyada gıda sıkıntısı yaşanacak. Temel ihtiyaç olan gıda, barınma ve giyinme ihtiyaçlarını insanlar karşılayamaz olacaklar. Savaş sonunda, tüm dünyada yaklaşık bir buçuk milyar insan ölmüş, bir milyar insan vücudunun çeşitli yerlerinde sakat kalacak. Veba, tüberküloz diğer savaşlarda olduğu gibi yeniden insanların ölüm makinesi olacak. Teknoloji ortadan kalkacak. Dünyadaki karaların üçte biri yok olacak. Böylelikle insanoğlu bir milyon yıldan beridir yaşadığı dünyayı yeniden bir milyon yıl öncesine götürecek.
Peki bu sonu yaşamamak için bir çözüm yolu yok mu? Elbette var. Çözüm yine insanoğlunda gizli. Onun biliminde ve teknolojisinde gizli. Bu teorinin gelişmemesi için geliştirdiğim teorim bu sonun olmamasını sağlayabilir. Şimdi bu senaryodan sonra sıra bu teorimde.

Biyoteknolojik Savunma Sistemi

Kelime anlamı itibari ile biyoteknoloji; “canlıların veya onların ürünlerinin insana veya çevresine yararlı bir ürün üretmek veya problemi çözmek için kullanılmasıdır”. Biyoteknoloji terimi ilk olarak 1919 yılında Macar Ziraat Mühendisi olan Karl Ereky tarafından ortaya atılmış bir terimdir. Biyoteknoloji bilimi biyolojik sistemlerden yararlanarak ve mühendislik ilkelerini kullanarak yeni ürünler üretmeye amaçlar. Ve bir bilim dalı olarak kullanım alanı olarak istenildiğinde çok iyi kullanımı olacağı gibi kötüye kullanımı da olabilir.
Biyoteknolojinin iyiye kullanılmasına verilebilecek pek çok örnek vardır. Bunlardan bazıları; insan büyüme hormonu, insülin ilacı, kansere karşı tedavi amaçlı üretilen ilaçlar, maya ile ekmek yapımı, sütün yoğurt olması vb.
Biyoteknolojinin kötüye kullanımına verilebilecek bazı örnekler ise; GDO’lu ürünler, hayvanların genetik müdahale ile hastalık yapıcı virüslerin taşıyıcılığı yapması vb.
Bu dünyada her şey bir dengeye sabittir. Gecenin varlığını güzelleştiren gündüzün varlığı, hastalıklara şifa olan ilaçlar gibi. İşte bu dengeden ötürüdür ki biyoteknolojinin yardımıyla bizler teknolojimize, bilimimize ve dünyamıza anlam katabiliriz. Örneğin; küresel ısınmaya, biyolojik silaha, kimyasal silaha biyoteknoloji ile çözüm bulabiliriz. Biyoteknoloji ile canlı organizmalara müdahale etme olanağımız bizlerin harekete geçmesinde en büyük destekçimiz olabilir. Peki ama benim biyoteknolojiyi böylesine önemli bir statüde görme nedenim ne?

(1)    : Fil Suresi 1.-5. Ayetleri
(2)    : Birleşmiş Milletler Kuruluş Sözleşmesi
(3)    : Birleşmiş Milletler Suriye Raporu

t

Yazar: Selçuk Dikici
    Devamı çok yakında....

Yorumlar